"Kader mekanizması karşısında; hiçbir liyakat gözden kaçmaz, ileri hamlelere yönelik ve aslî icaplara uygun hiçbir isteyiş geri döndürülmez, hiçbir çırpınış ve hiçbir cehit boşa gitmez, özellikle öz varlığın hiçbir ihtiyacı giderilmeden bırakılmaz. Bütün bunlar, kader mekanizmasında kılı kılına ölçülür, biçilir, hesaplanır ve bu ihtiyaçlara en uygun gelen yeni imkân sahalarından, yâni inkişaf ortamlarından –daha önce açıkladığımız tarzda– aslî zaman ölçüleriyle mekânlaştırılmış tezahürler meydana gelir, yâni mukadderat meydana çıkar.
İşte geçmiş dünya devrinin artık olgunlaşmış ve dünya maddelerinden yararlanamaz duruma gelmiş insanları da, böyle, yüksek kaderlerini, ileri ihtiyaçlarını karşılayacak yüksek mekânları, yüksek âlemleri beklemekte idiler.
Henüz bu dereceye gelmemiş olanlar ise, kendi basit durumlarına ve ihtiyaçlarına yetecek ortamları arıyorlardı. Dolayısıyla, bütün bu ihtiyaçların gerçekleşmesi için, dünyanın değişmesi ve bunun sonucunda da yeni ihtiyaçları karşılayacak yeni mekânların, yâni yeni kaderlerin ortaya çıkması icap ediyordu. Esasen birbirinden büyük farklarla ayrılmış bu iki gruptaki ihtiyaç sahibi insanların aynı ortamda bulunması da uygun olmazdı.
İşte bu yüksek inkişaf icaplarının sonucu olarak, dünya bir inkilabın, bir intikal gününün gerçekleşmesine hazırlanıyordu.
Dünyanın bu inkilabı, her devrede olduğu gibi, dengesinin önce bozulması,sonra da yeniden kurulması şeklinde olacaktı. Bu denge bozuluşunun ilk alâmetlerinden olarak, Mu kıtasının orasında burasında insan gücünün önleyemeyeceği yer yer sarsıntılar, yer yarılmaları, volkan püskürmeleri görülmeye başladı. Bu hâller gittikçe artarak, şiddetlenerek ve sıklaşarak 80–100 yıl kadar sürdü.
Artık mukadder olan intikal günü yaklaşıyor, insanlar lâyık oldukları kaderlerine koşuyordu. İnsanların büyük bir kısmı, liyakatlerini yüksek mekânlarda hazırlamışlardı. Ve oraya gideceklerdi.
Buna henüz hazırlanamadan intikal ânına girecek olanlar ise, inkilâp devri kapandıktan sonra yine dünyada kalacaklar; yeniden, liyakatlerini kazanıncaya kadar az veya çok uzun bir süre sonrasında, bu dünyada, geri kalan taraflarını yetiştirmek için yaşayacaklardı."
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT Sayfa 255-256