28 Eylül 2020 Pazartesi

HERMETİK ÖĞRETİ


Hermetik Öğreti
Hermetik öğretinin kökeni kadim Mısır’dır.
O, Mısır’ın bilgelik tanrısı Thoth tarafından insanlara verilmişti; daha sonra Yunanlılar ona Hermes Trimagistus (Üç Kez Bilge) adını verdiler. O ta en eski zamanlardan beri hep “Üstadların Üstadı” olarak övülüp selamlanmıştır. Eğer Hermes gerçekten var idiyse, o gerçekten ezoterik bilgeliğin babasıdır. Hayatının ayrıntıları kaybolmuş bulunuyor, fakat bir kabule göre, o İbrahim peygamberin çağdaşı idi.

Hermetik felsefe yedi basit prensibe dayanmaktadır.



 
1.- Her şey zihindir. Evren zihinseldir. Herşeyin kaynağı, canlı ve cansız herşeyin kozmik kökeni sonsuz yaratıcı zihindir.
2.-Yukarıda nasılsa aşagıda da öyledir, aşagıda nasılsa yukarıda da öyledir. Bizim üstümüzde, bizim anlayışımızın ötesinde katlar, daha yüksek boyutlar vardır.
3.- Titreşim Prensibi : Hiçbir şey durağan değildir, her şey hareket eder, titreşir. Her şey kendine özgü karakteristik bir titreşim hızına sahiptir.
4.-Kutbiyet Prensibi : Her şey ikilidir, herşeyin kutupları vardır. Karşıtlar doğaları itibarıyle birbirinin aynıdır, farklılıkları ancak titreşim hızları bakımından ise onlar hal değiştirebilirler. Böylelikle ruhsal enerji dünyadaki herhangi bir şeyi -fiziksel beden de dahil olmak üzere -olumlu biçimde etkileyebilir.
5.- Her şey içe ve dışa doğru akar. Her şeyin gel-git leri vardır. Her şey yükselir  ve de alçalır. Sağa doğru salınımın ölçüsü sola doğru salınımın ölçüsüdür. Ritm telafi eder. Zıtlar zıtları tedavi eder.
6.- Neden – sonuç ilişkisi : Her nedenin sonucu, her sonucun da nedeni vardır. Her şey yasaya göre cereyan eder, şans yalnızca henüz tanınmamış olan yasanın adıdır.
Her hastalığın kökü hasta kişininde katılımda bulunmuş olduğu bir olaylar zinciridir.
7.- Cinsiyet Prensibi : Cinsiyet her şeyde vardır, her şey erkek ve dişi prensiplerine sahiptir.

Keith SHERWOOD-Ruhsal Şifa Teknikleri

27 Eylül 2020 Pazar

HER ŞEY VE HERKES SENSİN


Daha çok az insan bunun bilincindedir. Yazılarımı okursanız bunun gerçekliğini siz kendiniz idrak edeceksiniz fakat bunu anlatabilmek için size bir özet yapayım.

Alt sonsuzdan üst sonsuza uzanan sonsuzluğun her noktasındaki varlık, alt sonsuzdan o noktaya kadar olan tüm varlıkların toplamından oluşmaktadır.

Bizler, VERİTE denen gerçek yaşamda çok çok yüce varlıklarız.
18. boyut varlığı olan sen, alt sonsuzdan o noktaya kadar olan tüm varlıkların toplamından oluşmaktasın.

Düşündüğünü oluşturabilmeyi öğrenebilmek için boş bir manyetik alan oluşturdun.

Bu boş manyetik alanın içerisine de seni oluşturmakta olan tüm kozmik yapıyı ve tüm varlıkları yansıttın. Kendini de aralarına dublör (Hologram) olarak koydun ve vizyon olan bu REALİTE yaşamını başlattın.

Görüyorsun ki şu anda algılamakta olduğun tüm kozmik yapı ve tüm varlıklar aslında sensin.

(İsmail KEÇECİ yazılarından alıntıdır.)

17 Eylül 2020 Perşembe

YARADAN'IN TAHAYYÜL KÜRESİ


Fizik bir kürenin meydana gelişi çok ince bir titreşim vasatlarından meydana getirilen bir düşünce şekliyle başlar.  

Düşünce şekli bir yüce varlığın, ebedi ve ezeli olan Bir’e hizmette bulunan bir yüce varlığın düşünce şeklidir.

“Tanrı evreni yaratmayı diledi” dendiği zaman;
a-Tanrının dilemek ve düşünmesi aynı şeydir.
b-Tanrının düşünmek ve yaratması aynı şeydir.


Kutsal metinlerinizde bahsedilen yaradılış hangi yaradılıştır?

O yaradılış ancak evrenin minicik bir noktasının yaradılışının yarım yamalak izahından başka bir şey değildir.
Hiçbir varlık mutlak yaratanın istek fiilini anlayacak aktaracak derecede yüksek değildir.

Hiçbir varlık bu yaradılışı anlayacak kadar bir havsalaya malik olmamıştır. Bizler şu anda onu biliyoruz ki, dünya ortamının oldukça yüksek seviyelerinde bulunan bir sistemin ameleleriyiz işçileriyiz. Böyle bir yaratılışa ait hiçbir bilgimiz yoktur.
Böyle bir imajın böyle bir düşüncenin intikal edilmesine de anlaşılmasına da olanak yoktur. Yalnız şu anlaşılabilir:
Yaratılmış olan var olan varlık kendini idrak edebildiği için varlığını anlar. 


Dolayısıyla bu varlığa ait olan tüm yaratmalar hakkında bilgi edinebiliriz.
İşte dünyanızın meydana gelişi, onun Tanrısı olan varlığın pek ulvi ve yüce imajinasyonu ile başlamıştır.
Ve Tevrat’taki “Tanrı âlemi yaratmayı diledi” sözü yanlıştır.
“ve Tanrı dünyayı meydana getirmeyi tahayyül etti” sözü doğrudur.
Ve o söz aslında böyle idi.               

Dünyanın Tanrısı bizim de Tanrımızdır.
Çünkü bizde dünya evriminin birer eriyiz.
Sizler de dünya evriminin birer erisiniz.
Fizik ve ruhsal olarak hepimiz dünyayı yaratan bir varlık olan Tanrının bu yaratıcı imajinasyonunun içerisinde bulunuyoruz.


O güç ki, ebedi ve ezeli olan Bir’in Kadir-i Mutlak olan Allah’ın varlıklarına vermiş olduğu büyük kudreti kullanmak suretiyle Tanrı’dır. Tahayyül etmiştir.
Her şeyiyle her şeyiyle hâkimdir. Mabuttur.
Bütün bu dünya sistemine bağlı olan varlıklar onu tahayyül küresi içerisinde bulunur.Nice nice tahayyül küreleri Kaadir-i mutlak Allah’ın Murad-ı İlahisine uygun olarak birer evrim okulu olarak mevcuttur.

Bu tahayyül küresi en incesinden en kabasına kadar her türlü vibrasyonu içermiş olarak, fizik ve ruhsal âlemlerini de birlikte taşır.
Yoğunluğuna göre her biri birbirinin içerisinde devam edip gitmektedir.İşte mabuda yapılacak kulluk, onun küresi içerisinde onun yaratıcı, meydana getirici, imkân bahşedici bu rahmetinden dolayı ona şükretmekten ibarettir.
Zira o mabutta da Kadir-i Mutlak’ına şükretmektedir.


Sadıklar Planı-Ruhsal Tebliğler
Celse 150,  29.10.1971

GURDJIEFF ÖĞRETİLERİ 4


"GERÇEK DÜNYADAN MANZARALAR" 
G.I.GURDJIEF

Objektif(tarafsız) ve özgür olmak.
Bunlar, kendini bilme yolunu izlemeye karar vermiş olan herkesin sahip olması gereken iki özelliktir.

Yapabilmek için bilmeniz gerekir, fakat bilmek içinde nasıl bileceğinizi öğrenmelisiniz.İşte bunu kendi başımıza öğrenemeyiz. Kendini bilmenin yanı sıra araştırmanın başka bir yönü daha vardır. Kendini geliştirme.

Bu öğreti (4.yol öğretisi), insanın yapabilen varlık olduğunu söyler. Yapmak, şuurlu olarak  ve kişinin iradesine göre hareket etmesi demektir. Şunu kabul etmeliyiz ki, insanın bundan daha tam bir tanımını bulamayız.
Yapmak için, çok yüksek dereceden bir varlık ve bilgi gerekir.

Varlık (yaşam deneyimleri) ve bilgi’nin toplamı yani özü anlayış oluşturur.
Edinilen anlayışlar ile yapma faaliyeti gerçekleştirilir.

Uyuyan bir insan yapamaz.
İnsan her şeyden önce UYANMALIDIR.! Uyandığında yapamamakta  olduğunu görecektir. Gönüllü bir şekilde ölmek zorundadır. Öldüğünde doğabilir. Fakat henüz yeni doğmuş olan bir varlığın büyümesi ve öğrenmesi gerekir. Büyüdüğünde ve bildiğinde ancak o zaman yapabilecektir.

İnsanda irade olarak adlandırılan şey aslında onun isteklerinin sonucundan başka bir şey değildir.

Kendi başımıza kendimizi değiştiremeyiz, bu ancak dışarıdan gelebilir. Bizim şu andaki bilgimiz duyu algılamalarına dayanmaktadır. Eğer doğru türdeki bilgiye ulaşmak istiyorsak kendimizi değiştirmemiz gerekmektedir. Varlığımızda gerçekleştireceğimiz bir gelişimle daha yüksek bir şuur haline erişebiliriz. Bilgi değişimi, varlığın değişimi ile gelir.

Yeni bilgiye hazır olduğumuzda o bize gelecektir. 

8 Eylül 2020 Salı

RÜYA - ÇİN ve KUŞ GRİBİ SALGINI 2006



RÜYA
15 Aralık 2005
[ Ay DOLUNAY fazındadır.]

           
Çok büyük bir kamyon görüyorum. Çelik kasalı.. Kamyon karayolunda ilerlerken birden yavaşlıyor ve duruyor. 
Aracın kasasında çok sayıda ÇİN’li İŞÇİ görüyorum.
Hepsi de tek tip giysili, mavi renkli işçi ceket ve pantolonu giymişler. Kamyon kasasından aşagıya birer birer iniyorlar. 
Sanki ÇİN’ den  Türkiye’ye gelmişler, ithal edilmişler gibi bir duygu beliriyor içimde...
Çok garip duygular ile uyanıyorum.

NOT:   Rüyadan yaklaşık bir ay sonrası.  2006 yılının Ocak ayı ortaları. 
Kuş gribi Çin'den sonra Türkiye’yi de vuruyor. 30-40 ilde kuş gribi vakaları görülüyor. H5N1 virüsünden ölümler meydana geliyor. İnsanlar virüsün yayılmasından endişe duyuyor. 

Bir milyon adet civarında kanatlı hayvan itlaf ediliyor. Kümes hayvancılığı sektörü büyük darbe alıyor.

Türkiye’den sonraki günlerde Avrupa’nın bazı ülkelerinde görülen kuş gribi tedirginlik yaratıyor.
Görülen virüsün Çin ve Moğolistan'daki vakalarla genetik olarak aynı özellikte olduğu, bu nedenle hastalık virüsünün ülkemize göçmen kuşlarla bulaştığı teyit edilmektedir.

Tayfun Özenç
10.02.2006

Nötr düşünceyle AN'da Yaşa İnsan OL


Biliyorsunuz düşünceyi üç kalitede incelemiştik: Arzu ve beklenti doğrultusunda olup da iyi, güzel ve doğru olarak niteleyerek pozitif olarak isimlendirdiğimiz düşünceler. Arzu ve beklenti doğrultusunda olmayan ve kötü, çirkin ve yanlış olarak niteleyip negatif olarak isimlendirdiğimiz düşünceler.

Ne negatif, ne de pozitif olmayan, hiç niteleme yapmayıp sadece VAR olarak düşünebildiğimiz düşünceler.  Bilerek ve isteyerek farkındalığımızı kullanarak negatif olarak isimlendirdiğimiz düşünceyi hiç beynimizden çıkarmazsak ve sadece pozitif olarak nitelediklerimizi düşünürsek devamlı olarak mutlu oluruz. 

Bunun devamında pozitif düşünceleri de beynimizden hiç çıkarmayarak sadece NÖTR kalmayı başarırsak bilinçte çok ilerlemiş oluruz. 

Nötr Düşünceyle AN'da Yaşa İnsan OL.

Bak, Bazı renkler çirkindir dersen negatif, bazı renkler de güzeldir dersen pozitif düşünmüş olursun
Bütün renkler güzeldir, rengin çirkini olmaz diye düşünürsen sadece pozitif düşünmüş olursun,
Rengin güzeli çirkini olmaz renkler sadece vardır diye düşünürsen NÖTR düşünmüş olursun.

Peki nötr düşüncenin faydası nedir?
İ.Keçeci : Bu ortamda olan tüm kozmik yapı ve varlıklarla bir olduğunu yani ayrılıkçı bilinci bırakıp birlik bilincinde olduğun için tüm kozmik yapı ve varlıkların tek bir bütünü oluşturmakta olduğunu idrak edip bilmek.

(İsmail KEÇECİ Yazılarından)



7 Eylül 2020 Pazartesi

CORONAVIRUS SALGINI / ORION GRUBU VE AMAÇLARI



CORONAVIRUS SALGINI
("THE ECONOMIST" dergisi kapağı/Mart 2020)


[Bir’in Yasası ne aydınlığa ne de karanlığa yüz verir.
Ancak başkalarına ve kendi kendine hizmet için vardır.]

🔹️"CORONAVIRUS SALGINI" VARLIKLAR AÇISINDAN KÜRESEL BİR KATALİZÖRDÜR.

RA: Sizin duyularınıza saldıran, etki yapan her şey bir katalizördür.

RA : Katalizörleri negatif yönde kutuplaşmak amacıyla kullanabilmenin anahtarı kontroldür. Katalizörleri pozitif yönde kutuplaşmak amacıyla kullanabilmenin anahtarı ise kabuldür.
(RA Bilgileri)



RA: Satürn Konseyi, sizin sözünü ettiğiniz zaman/uzay diliminde karantinanın delinmesine izin vermemiştir. Dünyaya belli sayıda iniş yapılmaktadır. Bunların bazılarını siz Orion grubu olarak tanıyorsunuz.     

SORU: Bu zaman süresi içindeki inişlerden bazılarının Orion grubu tarafından yapıldığını söylediniz. Orion grubu neden buraya indi? Amaçları nedir?                            

RA: Onların amacı fetihtir ki bu, çağrı almayı bekleyen Konfederasyon’un amacından farklıdır. Bu Orion diye bilinen grup kendini fethe davet eder. Daha önce de söylediğim gibi, amaçları, kendi titreşimsel bileşimleriyle rezonans içinde titreşen belirli akıl/beden/ruh bileşimlerini bulmak ve daha sonra da, Orion titreşimine ait olmayan “seçkin olmayanlar”ı köleleştirmektir.

SORU: Demek ki burada, bizim gezegenimizde de aklımızı, zihnimizi kontrol amacıyla Orion’dan gelen haçlılar var. Bunu nasıl yapıyorlar?                                  
RA: Herkes gibi onlar da -Bir’in Yasası’na uygun olarak- özgür iradeye riayet ederler. Çağrıda bulunanlarla temas kurulur. Ondan sonra da gezegeninizde bulunanlar, Bir’in Yasası’yla ilgili idraklerine -ki bu onlar için kendine hizmet anlayışıdır-  ait tutumları ve felsefeyi yaymak için sizin gibi harekete geçerler.
Bunlar seçkin bir sınıf oluştururlar. Bunlar kanalıyla, bunlar dışındaki gezegensel varlıkların kendi özgür iradeleriyle köleleştirildikleri bir durum yaratılmaya çalışılır. 

RA: Kendine hizmet, herkese hizmet demektir. Bu açıdan görüldüğünde, kendine hizmet, güce ulaşmak amacıyla kendi çıkarları adına yönetip yönlendirebilmek için, başkalarının enerjilerini giderek daha büyük oranda kullanmayı gerektirir.                                          
(RA Bilgileri 1-Celse 7,8,11)


SORU: Bana “Emirler”in kaynağını söyleyebilir misiniz? 

RA: Bu emirlerin kaynağı, negatif varlıkların pozitif eğilimli varlıklara onları zorlayıcı bir tarzda bazı bilgileri vermeleri yasasıdır. Bu bilgiler aslında negatif özellikler taşımalarına rağmen, pozitifliği taklit etme çabası içindeydiler. 

SORU: Bunu da Orion grubu mu yapmıştı?                                  
RA: Evet.                                        

SORU: Bunu ne amaçla yapmışlardı?                                                                        
RA: Daha önce de belirtildiği gibi, Orion grubunun amacı fethetmek ve köleleştirmektir. Bunu yapmanın yolu da, seçkin bir sınıf oluşturarak, diğerlerinin, söz ettiğiniz yasalar ve aynı varlığın söz ettiği diğer bazı yollarla bu seçkinlere hizmet etmelerini sağlamaktır.                       

(RA Bilgileri 1-Celse 16)

1 Eylül 2020 Salı

KYBALION - HERMETİK FELSEFE

"Bilgeliğin dudakları anlamayan kulaklara kapalıdır.” 
Kybalion ; Çeşitli ırklardan, uluslardan felsefecileri ve insanları binlerce yıldır derinden etkilemiş olan temel ezoterik ve okült öğretiler eski Mısır’dan gelmiştir. Piramitlerin ve Sfenksin memleketi Mısır, Saklı Bilgelik ve Mistik Öğretiler’in doğum yeridir. Bütün uluslar onun Gizli Öğreti’sini ödünç almıştır. Hindistan, Pers, Khalde, Medea, Çin, Japonya, Asur, Antik Yunan, Roma ve diğer antik ülkeler, Hiyerofantlar 7 ile İsis ülkesinin Üstatlarının, ülkenin usta zihinlerinin bir araya topladığı büyük Mistik ve Ökült İrfan hazinesini paylaşmaya hazır herkese serbestçe sundukları bilgi şöleninden istedikleri gibi faydalanmışlardır.

[7 Hiyerofant, (İngilizcesi Hierophant) Kadim Yunan Gizem Okullarında Yüksek Rahip.]

Kadim Mısır’da bilgelikte geçilemeyen ve emsallerine nadiren rastlanan büyük hocalar ve üstatlar yaşardı. Yüce Hermes’ten bu yana geçen asırlarda hepsi sıralarını savıp sırra kadem basmıştır. Mısırda gizemcilere ait Locaların Yüce Loca’sı bulunmaktaydı. Mısır’ın tapınaklarının kapılarından giren Neofitler, sonrasında, Kâhinler, Öğretmenler ve Üstatlar olarak dünyanın dört bir yanına seyahatler edip hevesle hazır olanlara kıymetli bilgiyi taşırdı.

Bütün Ökült öğrenciler bu kadim toprağın muhterem Üstatlar’ına gönülden borçludur. Fakat Kadim Mısır’ın bu yüce Üstatlar’ı arasında bir zamanlar öyle biri yaşardı ki o “Üstatlar Üstadı” diye çağrılırdı. Bu insan, eğer gerçekten “insan” ise, Mısır’ın ilk dönemlerinde yaşadı. Hermes Trismegistus (Üç Kere Yüce Hermes) diye bilinirdi.
O, Ökült İrfan’ın babası, astrolojinin kurucusu, simyanın kâşifidir. Hayatının ayrıntıları aradan geçen yıllarda kaybolmuştur; bununla birlikte birçok kadim ülkeler onun doğma onurunun kendi topraklarına bahşedildiği konusunda birbirleriyle tartışırdı. Bu gezegendeki son enkarnasyonuyla Mısır’ı ziyaret ettiği tarih bugün bilinmemekle birlikte Mısır dönemlerinde, Krallıklarının Musa’dan ilk önce yaşadığında karara varılmıştır. En yüksek otoriteler onu İbrahim’in çağdaşı saymaktadır, hatta bazı Musevi tradisyonlar İbrahim’in mistik bilgiyi Hermes’ten aldığını ileri sürmektedir.

Bu hayat planından göçtükten yıllar sonra Mısırlılar Hermes’i tanrı mertebesine yükseltmiş, ona Thoth adını vererek tanrılarından biri yapmıştır. Yıllar sonra Kadim Yunanlılar da onu birçok tanrılarından biri yaparak ona “Bilgelik Tanrı’sı Hermes” adını vermişlerdir. Mısırlılar onun hatırasını birçok asır boyunca -binlerce yıl boyunca - saygıyla anmış, ona “Tanrıların Kâtibi” sıfatını takmış ve herkesten ayrı tutarak “üç kere yüce”; “yüceler yücesi”; “Yücelerin En Yücesi” vs anlamlarına gelen Trismegistus unvanını vermiştir. Bütün kadim ülkelerde Hermes Trismegistus’un adı saygıyla anılmıştır ve adı “Bilgelik Pınarı” ile eş anlamlı kabul edilmiştir. Bugün bile hermetik kelimesini “gizli” anlamında, hiçbir şeyin dışarı çıkmaması için mühürlenmiş anlamında kullanırız; işte bu yüzden Hermes’in izdeşleri kendi öğretilerinde gizlilik ilkesine riayet etmişlerdir. Onlar “domuzların önüne inci taneleri atma”nın erdemine inanmayıp bebelere süt, erlere katı yiyecek” 8 ilkesiyle öğretiye sahip çıkmışlardır. Hıristiyan metinler hakkında bilgisi olanlar, Hıristiyanlıktan asırlar önce Mısırlılar tarafından kullanılan bu özdeyişleri bilirler.

[8 Pavlus, İbranilere Mektup Bap 5, satır 12, 13, 14: “ Şimdiye dek öğretmen olmanız gerekirdi. Tanrı bildirilerinin ilk öğretilerini size yeniden öğretecek birine gereksinim duyar oldunuz. Oysa sütle beslenen, doğruluk sözü konusunda görgüsüzdür. Çünkü çocuktur. Katı yiyecekse yetişkinlere özgüdür. Onların anlayışı iyiyi kötüyü ayırt edebilme doğrultusunda eğitilmiştir.” Kitabi Mukaddes, Kitabi Mukaddes Şti., İstanbul, 1999 K.M.]

Hermesçiler, bugün bile, hakikati ihtiyatla vaaz etmeyi söyleyen bu siyasete uygun davranırlar. Hermetik Öğretiler her ülkede, her dinde bulunmakla birlikte, herhangi bir ülkeyle ya da belirli bir dini mezheple bir tutulmamıştır. Bunun nedeni kadim öğretmenlerin Gizli Öğreti’nin bir inanca dönüşmesine karşı yaptığı uyarılar dolayısıyladır. Bu tedbirin bilgeliği bütün tarih öğrencileri için apaçıktır. Hindistan’ın ve Fars’ın kadim ökültizmi, öğretmenler rahiplere dönüştüğü ve teoloji felsefeyle karıştırıldığı için dejenere olmuş ve büyük ölçüde kaybolmuştur. Bunun bir sonucu olarak Hindistan’ın ve Fars’ın okültizmi, tedricen dini batıl inançlar, kültler, “tanrılar” inançlar kalabalığı ve arasında kaybolmuş, Kadim Yunan ve Roma’da yine aynı şey yaşanmıştır.

Aynı şey Constantine döneminde Gnostiklerin ve İlk Hıristiyanların da başına gelmiştir. Constantine’in demir eli felsefeyi teoloji yorganıyla örtmüş, öğretinin özü ve ruhu Hıristiyan Kilise lehine yitirilmesine ve kilisenin onun kadim inancına giden yolu buluncaya kadar asırlarca karanlıkta el yordamıyla dolaşmasına yol açmıştır. Dikkatli gözlemciler Kilise’nin yirminci yüzyılda kadim mistik öğretilere dönme çabasında bunu açıkça görebilir.

Fakat ateşi canlı tutan, ona itina gösteren, sönmesine izin vermeyen birkaç inançlı ruh her daim var olmuştur. Bu sadık kalplere, korkusuz akıllara şükürler olsun ki bugün hakikat hâlâ bizimledir. Fakat artık kapsamlı bir şekilde kitaplarda bulunamaz. O üstattan öğrenciye, inisiyeden Hiyerofanta, ağızdan kulağa aktarılmıştır. Yazıldığındaysa, Gizli Öğreti’ye karşı kılıç ve ateşle, kazık, darağacı ve çarmıhla savaş açmış olan Ortaçağ teologlarının infazından kaçabilsin ve anahtara sahip olanlar onu doğru okuyabilsin diye bütün anlam simya ve astroloji terimlerinin peçesiyle örtülmüştür. Ökültizmin çeşitli dönemleri hakkında yazılmış birçok kitapta sayısız referansa rağmen, bugüne kadar Hermetik Felsefe hakkında güvenebileceğiniz çok az kitap yazılmıştır. Oysa Ökült Öğretiler’in bütün kapılarını açan tek Esas Anahtar Hermetik Felsefe’dir!

İlk zamanlarda Temel Hermetik Öğretiler KİBALİYON adlı bir kitapta toplanmıştı. Bu kitabın adını oluşturan KİBALİYON teriminin gerçek önemi ve anlamı aradan geçen asırlarda kaybolmuştur. Bununla birlikte bu öğreti asırlarca kulaktan ağza var olmaya devam etmiştir. Bildiğimiz kadarıyla ilkeleri bugüne kadar yazılmamış ve basılmamıştır. Kybalion, dışarıdan insanların anlayamayacağı, fakat bizzat Hermetik İnisiye’ler tarafından Neofitlere  örneklerle açıklanmış olan ilkeler, ahlak kuralları ve aksiyomlardan ibaretti. Bu öğretiler, yaygın kanaatin aksine Maddi Elementler’den ziyade Zihinsel Güçler’de ehlileşme ve hâkimiyet, bir metali başka bir metale dönüştürmekten ziyade belli türden Mental Titreşimler’in diğerlerine dönüştürülmesi hakkında olan “Hermetik Simya Sanatı’nın temel prensiplerini tesis ediyordu. Metali altına çevirecek olan “Felsefe Taşı” efsanesi bütün hermesçi öğrencilerin kolayca idrak ettiği üzere Hermetik Felsefe’yle ilgili bir teşbihti.

İlk Ders’i içeren bu küçük kitapta KYBALION’a uygun bir biçimde eklediğimiz açıklamalarla öğrencileri Hermetik Öğretiler’i derinlemesine araştırmaya davet ediyoruz.   

İnisiye unvanlarımıza rağmen HERMES’in, Üstad’ın bizler, ayakları dibinde mütevazı birer öğrenciyiz.

Asıl metnin kasten belirsiz terimlerin ardına gizlenmiş olması sebebiyle, burada, KİBALİYON’un kuralları, prensipleri ve aksiyomlarını günümüz öğrencilerinin daha kolay anlayacağını umduğumuz şekilde açıklıyor ve örnekliyoruz.

KYBALİON’un orijinal metninde yazılı olan özdeyişler, ilkeler ve aksiyomlar buraya tırnak işaretiyle alıntılanmıştır. Bize ait olan kısım ise normal metin halindedir. Bu küçük çalışmayı sunduğumuz birçok öğrencinin, Üstatlar Üstadı, Yüceler Yücesi HERMES TRİSMEGİSTUS tan bu yana geçen asırlar boyunca yürünmüş olan Üstatlık Yolu’na girmeden önce, bu kitabın sayfalarında kendilerine gerekli bilgiyi bulacaklarını umut ediyoruz.

KYBALİON’da şöyle bildirilmiştir: Üstad’ın ayak sesleri işitildiğinde, öğretisine açık olanların kulakları sonuna kadar açılır.” [Kybalion]  “Öğrencinin kulakları işitmeye hazır olduğunda onları bilgelikle dolduracak dudaklar gelecektir.” [Kybalion]

Demek ki Öğretiler’e göre bu kitabın sayfalarındaki bilgiler  Öğreti’yi almaya hazır olanları kendine çekecektir. Ve yine, öğrenci hakikati almaya hazır olduğunda bu kitap ona gelecektir. Yasa budur. Hermetik Sebep Sonuç Prensibi, Cazibe Yasası’na bakışımı içinde dudak ve kulağı, öğrenci ve kitabı bir araya getirecektir.

"Kybalion-Yedi Kozmik Yasa"