18 Mart 2017 Cumartesi

SONSUZ YOLCULUK I

Ve devran döndüğünde ve o gün geldiğinde ..
Ve yine o, sendeki bulamadığın “sen”le bize geldiğinde, diyeceksin ki, “Ben kendimi bilememişim.”
Ve yine indiğinde, o tünele girdiğinde.
Adaletin sarıp sarmaladığı o rahmet tünelinde, o tünelin duvarlarına çarpa çarpa ve yalpalayarak, yine kendini bulmak için devam edeceksin o yolda.
Devam edip gideceksin ve yine yanılacak ve sonra yine kendini bulacaksın o karanlıkta.. Ta ki, aydınlıkla buluşana dek.
Ve yine aydınlıkların içinden başlayacaksın devama.
Ama kendini daha iyi tanıyarak. O kudret kaldırımında; daha şuurlu ve “arzu”ya ulaşmak gayretinde. Diğer kaldırımda yürüyen kardeşlerinle.
Ve sonra peşisıra tekrar çalkalanacak alemler ve o sonsuzluğa.
Tereddüt olmayan “O MUTLAK YOL”da.
Ve yine dönülecek o noktada.
Ve sonra bakacaksın dairenin dışından, bu defa sen o noktaya.
Sen işte o anda o dairenin dışındaki, diğerinin içindeki ve her ikisinin arasındaki o müsbet yolda.
Ve sonra “O NUR”u görmeye, “O NUR” da yaşamaya devam edeceksin fasılalarla.
“O NUR”un ışığında, “O” na ulaşmak umuduyla..

27.05.1991,Fındıkzade

SONSUZ YOLCULUK II

Ve bir gün yine geldiler. Şaşkın ve tarifsiz bir sarhoşlukla.
Baktılar ve gördüler, geldikleri mekanda kendilerini.
Dediler, gözler afallamış, ayaklar tutmaz bir şekilde titreyerek:
“Bizmiydik bu.!”
Cevap verdiler kendi kendilerine.
“Evet, bizdik bu.”
Geldikleri bu yerde, gördüler hakikat ışığını ve o berrak aydınlığı.


Dediler:
“Bizim sandığımız bu değildi.”
Bildiler ve anladılar o an doğruyu.
Şaşırdılar ve bakakaldılar o mekandaki anlarına.
Ve öylece bildikleri zanlarına. Bir sağa ve bir sola.
Her ikisine de baktılar. O ışığa da baktılar.
Hem sağdan ve de soldan. Her ‘iki hal’den de gidiliyormuş ona.
Ama nasıl ?
İşte orada kavradılar insanı ve O’nu.
Ve sonra dönelim dediler o mekana.
Yine o zaman anladılar, o mekanın da dönüp durmakta olduğunu hayra.
Hem sağdan hem de soldan.
Her ikisinden de hayra giden ‘o yolu’ bulmaya.
Gördüler diğerlerini burada. O ışık seli içinden haykırarak gidenleri.
Dediler o zaman:
“Bunlar da bizlerleydi o mekanda.”
 Dedik ki ozaman orada:
“Onlar hem sağdan ve de soldan. Her ikisinden de geçerek geldiler.
Bilerek ve O’nu görerek geldiler bu ışığa ve girdiler bu yola.”
Gitmek vakti yaklaştı onlara, tekrar geldikleri o mekana.
Dedik ki:
“Gidin tekrar, her şeyin hayra yöneldiği o ana.”
Debelendiler, baktılar birbirlerine o ıstırabla.
Sonra bir daha ve yine bir daha gittiler o mekana.
Ta ki hayra yönelen o dosdoğru yola girene dek gittiler hep o ana.
Gördükleri yürüyor gidiyor o ışığa.
Ve onlar başladılar haykırmaya, O ışığa ulaşmakta verdikleri çabalarla.
Bizler bekledik hep onları. O mekandan buradaki ana.
Hem sağı, hem de solu.
Her ikisinden de tadarak, bilerek ve duyarak,
‘O Güzel’ de hapsolarak şimdi geldiler bu ana…

27.05.1991, Fındıkzade