25 Haziran 2020 Perşembe

12 Haziran 2020 Cuma

YOĞUNLUK KATLARI VE İÇSEL KATLAR



SORU: Üçüncü yoğunluk derecesinde şu anda kaç kata sahibiz?
RA: Üçüncü yoğunluk derecesinde sonsuz sayıda kat bulunur.                                 
SORU: Yedi tane astral ve yedi tane de devaşanik kat bulunduğunu duymuştum. Bu doğru mudur?

RA: Siz kendi içsel katlarınızdaki daha büyük düzey ayırımlarından söz ediyorsunuz.
SORU: Astral ve devaşanik katlarda kimler bulunuyor?
RA: Varlıklar kendi titreşimlerine/doğalarına göre değişik katlarda bulunurlar. Astral kat, en düşük uçlarda bulunan düşünce-formlarından, daha yüksek astral katlardaki kendini öğretme/öğrenmeye adamış, aydınlanmış varlıklara kadar değişen düzeyleri kapsar. Sizin deyiminizle devaşanik katlarda ise titreşimleri sevgi/ışık’ın ana sapmalarına daha da yaklaşmış olan varlıklar bulunur. Bu katların ötesinde de diğerleri vardır.
SORU: Buradaki madde katımızda da yedi tane alt-kat var mıdır?
RA: Doğrudur. Bunu anlamak zordur. Sonsuz sayıda kat vardır. Sizin özel uzay/zaman sürekliliğinizde yedi akıl/beden/ruh bileşimi alt-katı bulunur. Bu yedi katın titreşimsel yapılarını, deneyimsel sapmalarınızdan geçerken, fiziksel bedenlerin enerji giriş noktalarına karşılık gelen çeşitli katlardaki başka varlıklarla karşılaştığınızda keşfedeceksiniz. Üçüncü yoğunluk derecesinin iç ya da görünmez katlarında, bedensel yapıları sizinkine benzemeyen varlıklar bulunur; yani bu varlıklar ruh/akıl bileşimlerinin çevresinde bir kimyasal beden oluşturmazlar. Yine de bu varlıklar, düş içinde düş diye adlandırabileceğiniz bir biçimde kendi aralarında çeşitli katlara ayrılırlar. Üst katlarda bulunanlarda, bu katlarda uygulanmakta olan yoğun öğrenme/öğretme olgusu nedeniyle, dışsal varoluş katlarına bilgi iletme arzusu daha azdır.                  
SORU: Bu katlar arasında ilerlerken, her defasında sadece tek bir kata mı girmek (nüfuz etmek) gerekir.                                          
RA: Bildiğimize göre, bazıları bir defada birkaç kata birden nüfuz edebilirler. Diğerleri ise katlara yavaş yavaş nüfuz ederler. Bazıları da, daha temel katların enerjilerine nüfuz etmeden, sabırsızlıkla en üst katlara nüfuz etmeye kalkışırlar. Bu da enerji dengesizliğine neden olur. Sizin deyiminizle bozuk sağlık (hastalık) çok kez, bir varlığın, bu yoğunluk derecesinin düşük enerji merkezlerine ya da alt-derecelerine nüfuz etmediği halde, bilinçli bir çabayla bazı daha yüksek enerji düzeylerini harekete geçirmesinden kaynaklanan hassas bir enerji uyumsuzluğunun sonucudur.           

RA BİLGİLERİ
CELSE 17 - 3 Şubat 1981

8 Haziran 2020 Pazartesi

İNSAN PARATONER BİR VARLIKTIR !

Hani Adem’e ve meleklere yöneltilen sorular vardı, orada melek ancak kendine verilmiş olanı yapmaktan ve bilmekten başka bir şey gerçekleştiremediğini belli etmişti, oysa Adem bunların üstesinden gelmiş, idrak ve etki gücünü göstermişti. İşte insanın asıl yapısı, Adem’in oradaki davranışında gizlidir. İnsan hiçbir zaman saf bir tesiri alamaz, bu kesinlikle böyledir. Hiç ummadığınız zamanda alınmış bir tesirin, adeta yumurtadan çatlayıp çıkarcasına sizi geri veya yüksek bir yöne sevk ettiğini görürsünüz.                          
 İnsan evrenin en önde gelen paratonerlerindendir, insanın kutsallığı bundan ileri gelir. O hem cesurdur, hem de cahildir, çok çeşitli tesirler altında kalmayı seve seve kabul etmiştir. İnsan kendi realitesiyle ilgili tesirlerle birlikte daha üst bir realitenin tesirlerini de alır demiştik. Eğer bu tesirler o varlıkta yeni bir hareket, yeni bir faaliyet meydana getirebiliyorsa ardı ardına gelmeye başlar, çünkü o kabaca belirli bir istasyonla bağlantıda olan radyo haline gelmiştir. İbre çeşitli salınımlar yapmakta, kah üst bir realiteyi ifade eden bir tesirin istasyonuna isabet etmekte, kah onu geçmektedir.      

İşte hassasiyet içindeki bir varlık böyle bir tesirin kıymetini anlar ve ruhi antenlerini bu tesir yönüne doğrultur. Bu doğrultma olayı mutlu bir olaydır.                            

Fakat burada devamlı kalabilmek çok büyük bir çabanın, yüksek bir dayanıklılığın ve şüphesiz içinde bulunduğu realitedeki pek çok şeyin feda edilmesiyle yerine gelebilecek bir durumdur. Feda sözünden amaç birey açısındandır, çünkü bir alt realite bir üst realiteye göre daha rahattır, daha çekicidir. Çekiciden maksat, vaatleri boldur, insanı vaktiyle kendine bağlamıştır.


SADIKLAR PLANI-Ruhsal Tebliğler
Celse: 101 , Tarih: 24. 3. 1967  

KUTLU YOL



Toplumun alışkanlıkları, önyargıları, örf, adet ve gelenekleri ile hareket eden bizler bazı şahısları yoldan çıkmış olarak tanımlarız. Aslında, bu ayrıcalıklı şahıslar tam tersine Kutlu Yol’a girmiş varlıklardır. Onlar gerçektende çoğunluğun bilinçsizce, farkındalık göstermeden benimsediği o atıl yoldan çıkmışlar, evrenin gizemi ve çeşitliliğiyle donatılmış yollarından birine adım atmışlardır.

Bu varlıklar, maddesel olguları amaç olarak benimsemeyip, evrensel gelişme sürecinde bütün maddi değerleri, olayları, vasıtaları, kişiler arasındaki ilişki ve etkileşimleri bir enstruman olarak algılama ve bilinçleri düzeyinde bunları kullanıp, değerlendirme farkındalığını sezebilme kudretini gösterirler. 
Yine bu kişiler; tarafsız ve objektif olma, kavgacı ve savaşçı davranışlardan uzak kalma konusunda çaba gösterme, özgür hareket edebilme isteği ile dolu olma, zaman zaman yalnız kalmayı, kalabalık ortamlardan çekilmeyi isteyerek adeta “Sessizliğin Sesi”ni dinleme ihtiyacı duyarlar. 

Bu kişiler, evrensel yolculukta adeta bir 
Gezgin olarak tanımlanabilirler. Bu durum 
onlar için adeta illüzyon dışına çıkarak, içsel mabetlerine girmeleri ve orada  Evren-Tanrı ile başbaşa kalma halidir. Bu kişiler, içlerinde yeşerttikleri anlayışları sabırla geliştirerek adeta bu anlayışları yavaş yavaş azimle olgunlaştırırlar. İçlerinde gelişen bu Şeyler vasıtası ile onlar ruhsal alem özlemi ile zaman zaman gözyaşı da dökerler. Öyle ki, bu gözyaşları üzüntüden değil, içlerinde geliştirdikleri bu anlayışların katalizör etkisi ile akmaktadır. Adeta bir coşku ve mutluluk hali ile bu Şeyler onların içinde ağlamaktadır. 

Bu kişilerden bazıları ise toplum içinde uçarı, uç noktalarda gezinen, özgürce hareket etmeye meyilli, üretken ve özellikle sanat alanında yaratıcı olan kimseler olarak dikkate çarparlar. Bu genç insanların yürekli oluşları yanında, cesur ve dik durabilme özellikleri de bulunur. Toplumsal statüler ve gelenekleri benimsemekte zorlanırlar, toplum tarafından zaman zaman dışlanabilen şahıslar olarak ta göze çarparlar. Halbuki onlar o Kutlu Yol’a girme cesaretini, birçok defalar yaşadıkları ağır hayatların tecrübe ve kazançları, bu kazançlara bağlı olarak gelişen içsel cevherlerinin tetiklemesiyle gösterirler. 

Toplumların bu kişileri anlaması zordur. İnanç sistemleri tarafından  da sürekli ötekileştirilirler ve de itibar edilmemesi gerekli şahıslar olarak etiketlenirler. Çünkü onlar, yoldan çıkmış şahıslar olarak nitelendirilirler. Toplumlar bu konuda tarafsız olamamakta, objektif tavır sergileyememekte, özgürce ve vicdanlı davranışlar gösterememektedir. 

İçinde yaşadığımız toplumların tüm kurguladıkları, planladıkları hedefler ve programlar Saf Gerçek olmayan bu 
maddesel boyutta verimsiz bir mecraya doğru akmaktadır. Toplumların, içinde süregeldikleri bu atıl yolun, insana ruhsal-evrensel-içsel olarak geliştirici katkılarda bulunup bulunmadığını açık yüreklilikle ve vicdanlı olarak sorgulayanlar, daha faydalı mukayeseler yapabilirler.

“Saf Gerçek” olmayan madde dünyasına ait izlenimlerin (illüzyonların) esiri olmadan, bu yaşamın sunduğu imkan ve fırsatları amaç olarak değil de, yani nihai hedef olarak benimsemekten ziyade insanın gelişiminde kullanabileceği enstrumanlar, bazı durumlarda da varlığı aktive edici katalizörler olarak değerlendirebilme farkındalığını ve uyanıklılığını göstermemiz dileğiyle…

Tayfun Özenç                                                               26.07.2011, Bakırköy

2 Haziran 2020 Salı

MÜSPET VE MENFİ TESİRLER



MÜSPET VE MENFİ tesirler birbirleriyle sizin tabirinizle cidal halinde değildir. 
Bunların mücadelesi, kainat vasatları içerisinde bulunan varlıklar manzumesini değişik ihtiyaçlar altında, değişik hallerden geçirterek, çeşitli istikametlerde tekamül ettirmektir.

Varlığın müspet olduğu kadar menfi tesire de ihtiyacı vardır. 
Çünkü menfi tesir dendiği zaman siz onu, kötü, geri, basit ve kaba zannetmeyiniz. Menfi tesir, yukarıdaki sıfatlarını ancak sizin realitenizde gösterir. O menfi tesir, bulunduğunuz realitenin üstündeki bir realitede başka türlü bir sıfat içerisinde kalır ve şüphe yok ki, o, müspet tesirin bir tamamlayıcısıdır. 
Çünkü, bu isim ve sıfatlarını birbirlerine göre alırlar. Kainat içerisinde bu düalitenin mevcudiyeti, henüz sizlerin kapasiteniz dahilinde olan bir bilgi ile izah edilemez ve anlaşılamaz.

Bileceğiniz, şu nokta olabilir: 
Bütün varlıklar ve bütün sistemler, bir ikili muvazene içerisindedirler. Birinin ittiğini diğeri karşılar, birinin çektiğini diğeri de çeker. 
Bir de kendi realitenizin içerisinde gördüğünüz kabalık, gerilik sıfatları ile kendisini belli eden bir tesiri vardır. Bu, işte sizin bahsetmek istediğiniz tesirdir ki, bunun hakiki manasıyla menfi tesirle alakası doğrudan doğruya değildir. 
Bu tesiri, bir bakıma, varlıklar, kendileri, kendi kendilerine tanzim ederler.

Sadıklar Planı-RuhsalTebliğler
Celse 103,   21.04.1967

SÖZLÜK :

cidal: cenk, savaşma
vasat: ortam
muvazene: denge