Bu varlıklar, maddesel olguları amaç olarak benimsemeyip, evrensel gelişme sürecinde bütün maddi değerleri, olayları, vasıtaları, kişiler arasındaki ilişki ve etkileşimleri bir enstruman olarak algılama ve bilinçleri düzeyinde bunları kullanıp, değerlendirme farkındalığını sezebilme kudretini gösterirler.
Yine bu kişiler; tarafsız ve objektif olma, kavgacı ve savaşçı davranışlardan uzak kalma konusunda çaba gösterme, özgür hareket edebilme isteği ile dolu olma, zaman zaman yalnız kalmayı, kalabalık ortamlardan çekilmeyi isteyerek adeta “Sessizliğin Sesi”ni dinleme ihtiyacı duyarlar.
Bu kişiler, evrensel yolculukta adeta bir
Gezgin olarak tanımlanabilirler. Bu durum
onlar için adeta illüzyon dışına çıkarak, içsel mabetlerine girmeleri ve orada Evren-Tanrı ile başbaşa kalma halidir. Bu kişiler, içlerinde yeşerttikleri anlayışları sabırla geliştirerek adeta bu anlayışları yavaş yavaş azimle olgunlaştırırlar. İçlerinde gelişen bu Şey’ler vasıtası ile onlar ruhsal alem özlemi ile zaman zaman gözyaşı da dökerler. Öyle ki, bu gözyaşları üzüntüden değil, içlerinde geliştirdikleri bu anlayışların katalizör etkisi ile akmaktadır. Adeta bir coşku ve mutluluk hali ile bu Şey’ler onların içinde ağlamaktadır.
Bu kişilerden bazıları ise toplum içinde uçarı, uç noktalarda gezinen, özgürce hareket etmeye meyilli, üretken ve özellikle sanat alanında yaratıcı olan kimseler olarak dikkate çarparlar. Bu genç insanların yürekli oluşları yanında, cesur ve dik durabilme özellikleri de bulunur. Toplumsal statüler ve gelenekleri benimsemekte zorlanırlar, toplum tarafından zaman zaman dışlanabilen şahıslar olarak ta göze çarparlar. Halbuki onlar o Kutlu Yol’a girme cesaretini, birçok defalar yaşadıkları ağır hayatların tecrübe ve kazançları, bu kazançlara bağlı olarak gelişen içsel cevherlerinin tetiklemesiyle gösterirler.
Toplumların bu kişileri anlaması zordur. İnanç sistemleri tarafından da sürekli ötekileştirilirler ve de itibar edilmemesi gerekli şahıslar olarak etiketlenirler. Çünkü onlar, yoldan çıkmış şahıslar olarak nitelendirilirler. Toplumlar bu konuda tarafsız olamamakta, objektif tavır sergileyememekte, özgürce ve vicdanlı davranışlar gösterememektedir.
İçinde yaşadığımız toplumların tüm kurguladıkları, planladıkları hedefler ve programlar “Saf Gerçek” olmayan bu
maddesel boyutta verimsiz bir mecraya doğru akmaktadır. Toplumların, içinde süregeldikleri bu atıl yolun, insana ruhsal-evrensel-içsel olarak geliştirici katkılarda bulunup bulunmadığını açık yüreklilikle ve vicdanlı olarak sorgulayanlar, daha faydalı mukayeseler yapabilirler.
“Saf Gerçek” olmayan madde dünyasına ait izlenimlerin (illüzyonların) esiri olmadan, bu yaşamın sunduğu imkan ve fırsatları amaç olarak değil de, yani nihai hedef olarak benimsemekten ziyade insanın gelişiminde kullanabileceği enstrumanlar, bazı durumlarda da varlığı aktive edici katalizörler olarak değerlendirebilme farkındalığını ve uyanıklılığını göstermemiz dileğiyle…
Tayfun Özenç 26.07.2011, Bakırköy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder