20 Kasım 2011 Pazar

ÇOCUKLARIMIZ !


Çocuklar
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, 
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. 
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler 
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. 
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil. 
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. 
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. 
Çünkü ruhlar yarındadır, 
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. 
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları 
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. 
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur. 
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar. 
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür 
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. 
Okçunun önünde kıvançla eğilin 
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar 
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Halil Cibran

16 Kasım 2011 Çarşamba

TAM FARKINDALIK

Bir fidan toprağa dikersiniz. Serpilir. Koca bir ağaç olur. Bir bakmışsınız ağaç çiçek açmış. Çiçekler solar ve peşlerinden küçücük meyveler çıkar. Meyveler büyür ve olgunlaşır.
     Dikkat edin: Siz sâdece fidanı diktiniz.
     Ona nasıl büyüyeceğini, nasıl çiçekler açacağını, nasıl meyve vereceğini siz mi öğrettiniz?
     Bedeninizdeki kalbin nasıl çalışacağını, kanı nasıl pompalayıp geri toplayacağını ona siz mi öğrettiniz? Ya da başınızdaki saç tellerinin nasıl uzayacağını?
     Yaşamda olup biten her şey bir zekâ ve denge ürünü.
     Görünmez bir güç evrendeki her işi şaşmadan, mükemmel bir biçimde yerine getiriyor. Her şey kendiliğinden oluyor.
     Dünya gezegeni Güneş etrafında belli bir yörüngeye oturmuş. Ve sürekli o yörüngeyi tâkip ediyor.
     Her şey kendiliğinden oluyor. Herhangi bir yönlendirici göremeyiz. Aynı şekilde bedenimizin içinde ve dışında olup bitenler ile duygu ve düşünce dünyamızı tümüyle özgür bırakırsak, hepsi de mükemmel bir düzene girecektir. Nasıl gezegenimizi kontrol etmeye çalışmıyor isek bedenimizi, düşüncelerimizi, duygularımızı ve bizim dışımızdaki diğer her şeyi içimizde kontrol etmeyi de tamamen terk etmeliyiz. İşte bu her şeyde içteki
kontrolü tamamen terk etmişlik hâli, tam farkındalık hâlidir. Bizim bedensel, düşünsel ve duygusal müdahalemiz olmadıkça o görünmez güç, her şeyi yoluna koyar, her konuda, her alanda düzeni ve dengeyi sağlar. Uyum, güzellik, mutluluk ve o doyumsuz aşk hâli, işte o zaman ortaya çıkar.
     Karmaşa, çelişki, mutsuzluk ve acı içindeki insanoğlunun kurtuluşu, kendini bu görünmez zekânın kollarına bırakması ile mümkün. Buna da tam farkındalık ile yaşam diyoruz. Böyle yaşayın. Böyle yaşadıkça aslında bir din dâhil hiçbir şeye ihtiyacınız olmadığını hayretler içinde göreceksiniz.

12 Kasım 2011 Cumartesi

DOĞAL AFETLER VE İNSAN

"Mukaddes metinlerinizi incelediğiniz zaman görmüşsünüzdür ki, milletlerin şuurlanması ve vicdan ölçüleri ile hareket etmesi için, kendilerine peşin olarak yapılan yardımlar, umumiyetle pek az insan tarafından, yani liyakatini kendiliğinden geliştirmiş olanlar tarafından benimsenmiş ve tatbik edilmiştir. Ve kısmı azamı, çok büyük bir kısmı ise, şiddetli baskı, zorlanma, kısaca ıstıraplar içerisinde bıraktırılmıştır.
Ruhî İdare Mekanizması, sizin Rabbiniz, hepimizin mürşidi bu Mekanizma, size ıstırabı doğrudan doğruya mı ika etmektedir? Hayır. Mekanizma, tabiat kuvvetlerini harekete geçirmektedir. Dikkat ediniz, tabiat kanunlarını, kozmik kanunları harekete geçirmektedir. Veyahut hareket hâlinde, bilkuvve mevcut olan bu kanunların istikametini, tatbik sahasını dünyanız üzerinde yapmaktadır. Bu durumda, bir tarafta yağmakta olan yağmur, bir tarafta insan var. İnsan yağmur karşısında bilgisine, görgüsüne, vasıtalarına göre bir tavır alır. Ve bu yağmurun zararından ve faydasından nasibedar olur. Eğer tedbirini almış, eğer liyakatini, şuurunu geliştirmiş, vicdan ölçülerini tatbik etmiş ise, bu yağmur tümüyle hemen hemen onun için bir bereket, bir rahmettir. Yukarıdaki hususların kifayetsizliği ve noksanlığı nispetinde de, bereket olmaktan çıkıp, felâketi teşkil eder.
Bu basit misalden de anlaşılacağı üzere, insan hiç bir şekilde kendisine baskı yapılan, empoze edilen, üzerinde deneyler yapılan, ıstırabından, feryadü figanından, şaşkınlığından istifade edilen bir mahlûk asla değildir. Tabiat kanunu o sahnede cari iken, insan hür olarak onun karşısında bir vaziyet takınmak zorundadır. Çünkü, her ikisi de kuvvettir. İşte sizin ıstırabınız, harekete geçmekte olan kanunlar, kuvvetler karşısındaki aczinizin, bilgisizliğinizin, şuursuzluğunuzun, vicdan ölçülerini hakkıyla kullanamayışınızın, otomatizmanın bir neticesi olacaktır. Ve bütün bu nakıseler de sizin kendi elinizin işidir."

Sadıklar Planı-Celse 135, 23.10.1970

SÖZLÜK :
İka etmek: Yapmak, etmek           Bilkuvve: Potansiyel olarak, düşüncede
Kifayet:Yeterlilik                        Cari: Yürürlükte olan                      Nakise: Eksiklik

28 Ekim 2011 Cuma

AĞIR ŞARTLARLA KARŞILAŞMA ZORUNLULUĞU

“Memleketiniz, bugün içinde bulunduğu şartların çok daha ağırlarıyla karşılaşacaktır. Buna müstahaktır. İki bakımdan müstahaktır: Birincisi, kendilerine, yani size, Ruhi Mekanizma’nın sunmuş olduğu, vermiş olduğu pek çok değişik imkânlar, çokluk heba edilmiş, kısmen de batıl hâle getirilmiştir. Yani otomatizmayı, idraksizliği ve rüyetsizliği benimsemiş, şartlı olarak yaşamayı kabul etmişsinizdir. Bu itibarla, sizin, içinde bulunduğunuz seviyenin üzerinde bir plâna intikal etmeniz için, bütün ağırlıklarınızın terki, bütün karanlık şuurunuzun aydınlığa kavuşması, küflenmiş ve köhne hâle gelmiş bilgi ve düşüncelerinizin tadili ve nihayet bir türlü kullanmak imkânını bulamadığınız vicdan ölçülerinizin ortaya çıkması zaruri olmuştur. Bu zaruret, memleketinizin bu devre içerisinde oynayacağı rol ile alâkalıdır. Görülüyor ki, hem oynayacağı rol bakımından, hem de fertlerinizin teker teker otomatik yaşayışları bakımından, her iki bakımdan da ağır şartlara, sert imtihanlara ihtiyacınız vardır.”
                                        Sadıklar Planı-Celse 135, 23.10.1970

5 Temmuz 2011 Salı

SARSICI DEVRE

Gezegeninizde fiziksel illüzyon(madde dünyası) için çok sarsıcı bir devre geçirilecektir.
Bunun fiziksel nedenleri değişiktir. Bilim adamlarınız, yapabildikleri sürece gezegeninizin maddesel düzleminde felaketlere neden olacak olayları(koşulları) tarif edip sınıflandırmaya devam edeceklerdir. Bilim adamlarınızın söyledikleri doğrudur ve dünya üzerinde mevcut bulunan tüm dinlerinde bildirmiş olduğu bir programın parçalarıdır.”
 “Yakında gezegeninizde sizin deyiminizle bir HASAT olacak; bu ruhların hasatıdır. Bu gezegenden mümkün olan en yüksek ürünü almaya çalışıyoruz. Bizim görevimiz budur, biz Hasatçılar’ız..”
 Yorum :
Anlaşılıyor ki gelecek günlerden birinde, Konfederasyon’un "Hasat" adını verdiği bir olay cereyan edecektir. Bu Yargı Günü kavramının bizim klasik dinlerimizde belirtilen "Yargı Günü" kavramından farkı, bizi yargılayacak olanın bizden ayrı bir Tanrı değil de, içimizde bulunan bir Tanrı olmasıdır.
RA BİLGİLERİ I

CANLI' nın GÖREVİ

Çeşitli planetlerde mevcut olan insanların asıl görevi, işte bu kozmik insanı, meydana getirmek için, kozmik insanın tam manasıyla ortaya çıkabilmesi için, gerekli olan bilgi tohumunun kendi dönemindeki izlerini geliştirmektir. Yani her canlının, bilhassa çevresi ile ilgili ilişkisini, şuurlu bir seviyede, şuurun üçüncü derecesindeki ve belli bir seviyesinde tutan varlıklar ki, bunlara zeki varlıklar diyorsunuz.(Size göre bir deyimdir.) Bu varlıkların gösterdikleri, her türlü tesire karşı gösterdikleri tavır ve tepki, devamlı olarak bilgi tohumunun genişlemesine, gerçekten kozmik insanın neşvünema bulmasına hizmet etmektedir.
Canlının görevi, kozmik gelişmesini, büyümesini, uygulamasını isteyen bilgi tohumunun her türlü hizmetini yapmaktır. İnsanın gelişmesi tekamülü buna bağlıdır.
Dinlerinizin ve yollarınızın size öğretmek istediği, bilgi tohumunun gelişmesinde, büyümesinde ve yayılmasında engel olmamanızı sağlamak içindir. Ve her yolun, kendi devrine göre çeşitli ifadeleri vardır. Sizin yolunuzunda ifadesi nefsaniyeti terbiye etmek, şuur seviyesini genişletmek, vicdanı, aklı ve sevgiyi bir arada bulundurarak fiiliyatta bulunmaktadır. Bunların tatbikatı, sizlerin, bilgi taneciklerini, seviyeli bir şekilde elde etmeniz için yardımcıdır.
Bilgi taneciklerinizin ancak dönem dönem seviyeli oluşları ile siz bir irtifa kazanırsınız.Yani sizin deyiminizle tekamül edersiniz. Yaptığınız her tatbikatın sizleri kemalata götürdüğü şüphelidir.Fakat tatbikatlarınızın, sizleri celb etmiş olduğu bilgi taneciklerinin kesifleşmesi ihtiva ettiği enerjinin yoğunlaşması belki yükselmenize yardımcı olmaktadır. Bu söylediklerimizi lütfen iyi anlayınız. O zaman, daha çok olgun, daha çok dikkatli ve daha şuurlu olacaksınız. Yaptığınız her hareketin söylediğiniz her sözün yayınladığınız her düşüncenin her davranışınızın en büyük hedefi bilgi tohumunun genişlemesine, gelişmesine bağlı olduğunu unutmayınız.

Sirius Misyonu Celseleri 
Celse 9,  05.08.1982

BİR' in YASASI

“İsterseniz şöyle düşünün: Evren sonsuzdur. Bunun doğru olup olmadığı henüz kanıtlanmadı ama sizi temin ederiz ki, benliklerinizin, idrakinizin, arayış yolculuğu adını verdiğiniz şeyin ya da yaratılışı algılayışınızın sonu yoktur. Sonsuz olan çok sayıda olamaz, çünkü çokluk sonlu bir kavramdır. Sonsuzluğu tanımlamak için onu birlik olarak tarif etmeniz gerekir, yoksa sonsuzluk terimi bir anlam ya da içeriğe sahip olamaz. Sonsuz Yaratan’da sadece birlik bulunabilir. Birliğin basit örneklerini gördünüz. Güneş ışığında bulunan tüm renkleri gösteren prizma gibi. Bu birliğin basit bir örneğidir.
Gerçekte doğru ya da yanlış yoktur. Şu zaman diliminde, çeşitli şekillerde çarpıtarak kendi kendinizi eğlendirdiğiniz, akıl/beden/ruh bileşiminiz vasıtasıyla yaptığınız dansın bir noktasında uyum içine girilerek kutbiyetler kaybolacaktır. Bu çarpıtma, bu saptırma da aslında hiç gerekli değildir. Her biriniz, her şeyi birbirine bağlayan mutlak düşünce birliğini anlamak yerine, bunlardan birini alternatif olarak seçiyorsunuz. Birbirinin aynı ya da en azından benzeri varlıklar gibi dahi konuşmuyorsunuz. Oysa, her türlü varlık, duygu, olay, durum sizsiniz. Siz her şeysiniz. Siz birliksiniz. Siz sonsuzluksunuz. Siz sevgi/ışık, ışık/sevgi’siniz. İşte Bir’in Yasası budur.”


RA BİLGİLERİ I

4 Temmuz 2011 Pazartesi

SEÇİM - Ra Bilgileri

Çevrenizdekiler için evren uyumsuz ve zor bir yer olarak kalsa bile, düşüncelerinizi “Yaratan’ın Birliği” üzerine yogunlaştırırsanız, sizin evreniniz uyum içinde olur; bunu yapan ise siz değilsiniz, bunu yapan “Yaratan’ın Sevgisi” dir. 
“Çok yakında bir seçim yapılması gerekiyor ve bu gezegendeki bütün insanların yapılacak seçimi anlamaları çok iyi olurdu. Bu gezegendeki birçok insan için bu seçimin ne olduğunu anlamak zordur, çünkü bu onların şimdiye kadar üzerinde hiç düşünmedikleri bir seçimdir. Çok kısa süre sonra yapmak zorunda kalacakları seçimin idrakine varamayacak kadar günlük faaliyetlerine ve aslında çok önemsiz olan arzu, istek ve karmaşalarına dalmış durumdalar. İsteseler de istemeseler de, anlasalar da anlamasalar da, hiçbir şeyden etkilenmeyecek olan bir gerçek ortadadır; dünya yüzünde yaşayan her insan yakın bir gelecekte bir seçim yapacaktır. Bunun orta yolu yoktur. Bazıları sevginin ve ışığın yolunu seçecekler, bazıları da seçmeyecekler.

Bu seçimi yapmak için ‘Ben sevgi ve ışık yolunu seçiyorum’ ya da ‘Ben bu yolu seçmiyorum’ demek yetmez. Sözlerle belirtilen seçim hiçbir şey ifade etmez. Bu seçim, kişinin seçimini hayata, eyleme geçirmesiyle ölçülecektir. Bu eylemi yorumlamak, O’nun Hizmetindeki
Gezegenler Konfederasyonu üyeleri olan bizler için çok kolaydır. Bunun saptanması kişinin titreşim derecesinin ölçülmesiyle yapılır. Eğer bir kişi, sevgi ve idrak yolunu seçenlere katılmak istiyorsa, onun titreşim derecesinin belli bir asgari düzeyin üstünde olması gerekir. Şu anda bu düzeye çok yaklaşmış olanlarınız var ama, yeryüzüne hakim olan yanlış düşüncelerin yarattığı koşullar yüzünden bu noktanın etrafında kararsız bir biçimde dalgalanıp duruyorlar; hatta bazıları sevgi ve idrak yolundan uzaklaşryorlar bile. Şu anda titreşim dereceleri, bu gezegenin yakında yaşayacağı yüksek titreşim derecesine kolaylıkla geçebilecek kadar yükselmiş olanlarınız da az değildir.”

“Tekâmül, sizin şimdi peşinde olduğunuz idrak düzeyinden sevgi yasalarının yönettiği ve ışık yasalarını arayan bir idrak düzeyine doğrudur. Işık Yasası’yla titreşenler, Bir’in Yasası’nı ararlar. Bir’in Yasasıyla titreşenler ise Sonsuzluk Yasası’na erişmeye çalışırlar. Bireysel benliğin var olan her şeyle birleşip bu birlik içinde erimesinden sonra ne olduğunu söyleyemeyiz; çünkü biz hâlâ Ra’yız ve var olan her şey olmayı arıyoruz. Böylece yolumuz ileriye doğru gitmektedir.”
                              
RA BİLGİLERİ I

BİKÜLER SAHA ve EVRENSEL ENTROPİ

Cebrail in “Biküler Saha”yı (sistem içersindeki enerji alanlarının bileşkesi) kullanması söz konusudur. Bu, bütün varlıkların çeşitli seviyelerde kullandıkları yeteneklerdir. Yanlız Cebrail de mevcut olan, sistem büyüklüğünde bir uygulamadır. Sizinde biküler sahayı kullandığınız her zaman olasıdır. Mesela, şu anda dahi medyomunuz biküler sahayı kullanarak, sizlerin meydana getirmiş olduğunuz enerji alanının bileşkesine göre, bir nevi ortalamasına göre, bir enerji alışverişindedir. Ve size bilgi aktarmaktadır.
Entropi (çürüme), O sizin dünya deyiminiz. Fakat anlatmak istediği şey bütün alemlerde geçerlidir. Yoğunluk itibariyle enerji alanlarının ve yoğunlaşmış enerjilerin, devamlı olarak genişlemesi, bulundukları alanın dışına taşması, evrensel çekim yasasıyla haklı olarak entropiyi meydana getirmektedir. Yani bulundukları sistem dışına taşması eylemi. Buna karşılık, entropinin (çürümenin) bu dağılımcı özelliğine karşılık, sistemlerin ve bunları dışarıdan koruyan alemlerin belli enerji yoğunluklarını sağlayabilmesi içinde entropiye zıt gerileyici bir faaliyet mevcuttur.
Anlayabileceğiniz seviyede bir örnek : Hayatınız, yani organik maddenin enerjetik kaybı, bütün frenlemelere rağmen, entropi (çürüme) yönünde gelişmektedir. Ve bu sizin deyiminizle ölümü teşkil eder. Ama elektronik bilginiz, genel ortalamasında ihtiva ettiğiniz bilginiz arttıkça, bu dağılmaya karşı, ondan daha güçlü olmak üzere toplayıcı enerjiniz galip gelecektir. Bu da sizin çok yaşamanıza ya da bu boyutta olmamakla beraber ölümsüzlüğünüzü meydana getirecektir.

Sirius Misyonu Celseleri
Celse 4,  06.05.1982

RUH-ELEKTRON

Ruh, bir elektrondur..!Bu elektron, sizlerin basit fiziğinizin tanımaya çalıştığı elektron değildir. Fakat sizlere en yarayışlı şekilde sonuçlar vermesi bakımından kullanmış olduğunuz bu kelimeyi, başka bir tarif içersinde bizde kullanacağız. Bu söylediğimiz konuya çok dikkat edin. Aynı kelimeyi kullanmakla beraber, ifade edeceğimiz sözler, fiziğinizle alakalı değildir.
Elektron, herşeyin temeli, inşa edici birimi ve aslıdır. Bütün kopyalar varlık sisteminde meydana gelen bütün değişiklikler bunlara göre oluşur. Bu bakımdan canlılığı, hayatı ve evreni ve bunun içersinde mevcut bütün boyutların çeşitli yoğunluktaki etkilerini anlayabilmeniz için elektronu iyi anlamanız gerekmektedir.
Elektron, ilk enerjinin birikip, yoğunlaşıp, sürekli bir yayılım içerisinde kalmasından doğan özel bir yapıdır. İlk enerji, Sadıklar Planı’nın sizlere son celselerinde ifade etmiş olduğu enerji türlerinin hepsini kapsar. Özellikle zaman enerjisi, elektronun büyük bir kısmını teşkil edecek ham maddeyi sağlamıştır.
Elektron, bütün bilginin, tohum halinde, enerjitik bir genişlikte konsantre olup biriktiği yerdir.
Sizler için öyle garib, hatta öyle anlamsız bilgiler vardır ki, onlar, evrenin temel taşlarını teşkil eden temel bilgilerdir. Eski Mısır'da Horus'un gözü, işte simge olarak bu elektronu ifade eder.
Eski Mısır'da ki güneş kursu, esasında dev bir elektronun aslıdır. Genellikle güneş kursunun etrafında çevrelenmiş olan yılan simgesi, elektrona bağlı olan boyutlanmaların ifade edilmesi içindir. Bunların hepsi büyük Sirius kültürünün artıklarıdır. Yani, size ulaşabilen kısımlarıdır.
İnsanın, sizin deyiminizle, duyular dışı yetenekleri kullanması, normal olmayan bir olaydır. Oysa normal olan, duyular dışı melekelerin kullanılması ; anormal olanda duyular yoluyla bilgi edinilmesidir.
Şimdi, sizlerin dış varlıklarla irtibata geçebilmeniz neden mümkün olamıyor, anlayabildiniz mi? Onlar, sizler için normal olan akıl ve duyu yolunu değil; sizler için anormal olan duyu dışı sezgi yollarını ve buna bağlı olmak üzere de her türlü fizik dışı araçları kullanmaktadırlar.

Sirius Misyonu Celseleri
Celse:3, 06.05.1982

CANLILIK VE HAYAT ENERJİSİ

Canlılık Olayı ve Hayat Enerjisi :
İnsan fizik bedeniyle bir ruhsal varlıktır esasında. Ruhsal enerji, hayat enerjisi değildir. Bunu önceden de söylemiştik. Şimdi.. Ruhsal faaliyet, hayat enerjisinin vasıtası değildir.Yani, bedende tezahür eden ruhsal enerji, canlılık veren enerji değildir. Fizik maddeyi canlı kılan hayat enerjisi'dir. Ruhsal enerji, hayat ve fizik enerjilerini kullanan ayrı bir güçtür. Bu noktaya dikkatinizi çekerim. Böylece, bir çok bilgilerini­zin, daha başka türlü, daha düzeltilmiş şekilde anlaşılması im­kan dahiline girmiş olacaktır.
Evreniniz'de, hayat enerjisi ile canlı diyebileceğiniz bir çok mekanlar vardır. Ama bunlar aynı zamanda ruhsal enerjiye sahne olmuş demek değildir. Bu bakımdan, evrim için, muhakkak ruhsal enerji'ye ihtiyaç vardır. Ruhsal enerji ile irtibata geçmeyen hayat ve zaman enerjisi, fizik enerji'yi ve dolayısıyla eşyayı meydana getiremez.
Yaratıcı güç, şu halde, bu fonksiyonunu ruhsal enerji vasıtasıyla icra eder.               

Bilgelerden Mesajlar
Celse:5/17, 26.4.1974

EGO

Ego bırakılamaz. O tıpkı karanlık gibidir:
Karanlıktan vazgeçemezsin,
sadece içeriye ışık getirebilirsin.
Işık olduğu an karanlık yoktur.
Karanlıktan vazgeçmenin yolunun bu olduğunu
söyleyebilirsin ama onu sözcük anlamı olarak alma.
Karanlık var olmaz bile; o ışığın yokluğudur.
Bu yüzden ona doğrudan bir şey yapamazsın.
Sadece ışığa... bir şey yapabilirsin;
ya ışığı içeri getirirsin ya da dışarı çıkarırsın.
Karanlık istersen ışığı kapat;
karanlık istemezsen ışığı aç. Ego bırakılamaz.
Işık ol ve hiçbir yerde egoyu bulamayacaksın.

                           
                    - OSHO -

18 Ocak 2011 Salı

RUHSAL ŞİFA-RA BİLGİLERİ

Bir’in Yasası’ nın başlıca sapmalarından biri Şifa  dır. Bir insan, varlığının derinliklerinde Bir’in Yasası’nı hissettiğinde ve idrak ettiğinde; yani uyumsuzluğun, kusurun olmadığını, her şeyin tamam, bütün ve mükemmel olduğunu idrak ettiğinde şifa gerçekleşir. Böylece, bu varlığın içindeki sonsuz zekâ; beden, akıl ya da ruha ait illüzyonu (yani içinde bulunduğunu sandığı şekli-biçimi) yeniden düzenleyerek onu Bir’ in Yasası’yla uyumlu hale getirir.”
                                  RA BİLGİLERİ 1
                                           Celse 4, 22 Ocak 1981


Şifa , akıl/beden/ruh bileşiminin zaman/uzay bölümünde yapılır, form-yapıcı ya da eterik beden tarafından kabul edilir ve sonra uzay/zaman fiziksel illüzyonuna (madde katına) faal haldeki sarı ışın akıl/beden/ruh  bileşiminde kullanılmak üzere gönderilir. Sizin sağlık dediğiniz şeyin anahtarı, sağlıklılık durumunun zaman/uzay’da eterik beden tarafından kabul edilmesindendir, yoksa uzay/zaman’da meydana gelen herhangi bir olay da değil. Bu süreçte sizin irade dediğiniz şeyin boyutlararası yönünü görebilirsiniz, çünkü çivit rengi bedenin bu yeni şekli kullanması ve uzay/zaman’da var olan bedeni düzeltmesine neden olan şey, varlığın iradesi , arayışı ve isteğidir. Bu bir an içinde yapılır ve zamanla ilgisi olmadan işlediği söylenebilir. Ancak, çok küçük çocuklara yapılan şifada, genç varlığın bu şifa sürecine katkısı bulunmadığı, bunun tamamen şifacı tarafından gerçekleştirildiği düşünülebilir. Ama bu asla böyle değildir, çünkü zaman/uzay’da –varlığın görünüşteki yaşı kaç olursa olsun- akıl/beden/ruh bileşimi daima deneyimlemek istediği sapmaları seçme yeteneğine sahiptir.
                                            RA BİLGİLERİ 3
                                      Celse 66, 12 Ağustos 1981

EL YAZINIZI KULLANIN

“Beyin korteksindeki hücreler arası bağlantının güçlendirilmesi içinokuyup-yazmalısınız. Okuyup yazmaktan kasıt, okuduklarınız hakkında yorum-eleştiri-özet vb. kendinize ait fikirlerin ve anladıklarınızın kendi el yazınız ile yazılmasıdır.   Okuyup, kendi el yazınız ile yazın.

Beynin bölümleri:
  • Korteks : Bilinçli beyin bölümü
  • Alt Beyin
  • Kuyruk (Omirilik)
Doç.Dr.Nusret Kaya

AN'ı FARKETMEK

"İnsan olarak biz, aslında doğanın bir parçasıyız.  Doğa ile aramızdaki ilişkiyi bu şekilde değerlendirmeliyiz. Fakat bizler genellikle doğanın insanın hizmetine, emrine verilmiş olduğu kabulü ile yaşarız.Böylece an içinde meydana gelen olayları bir doğal akış içersinde kabullenmeyip, direnç gösteririz. Yani kendimizi doğanın bir parçası olarak görmekten kaçınırız.Anın farkına varmak için, an içinde meydana gelen olaylara ve davranışlara  direnç göstermemek ve kabullenmek gerekir. Direnç gösterip kabullenmediğimiz her olay ve davranış, tekrar tekrar karşımıza çıkacaktır. Kendimizi ve etrafımızdaki kişileri bağışlayıp kabul etmek hali anı farketmede en temel metoddur.Anın farkında olarak yaşamayı becerebildiğimiz oranda, sakin, huzurlu ve mutlu bireyler haline geliriz."

Tayfun Özenç
Aralık 2009