27 Aralık 2018 Perşembe

SİRİUS'LULAR VE ORİON'LULAR


Sirius'lular ve Orion'ular üst boyut varlığıdırlar. Bizlerin öğretmenleridirler.

Alt sonsuzdan üst sonsuza uzanan sonsuzluğun her noktasındaki varlık, alt sonsuzdan o noktaya kadar olan tüm kozmik yapı ve varlıkların toplamından oluşmaktadır.

Bu kurala göre dünya insanı, alt sonsuzdan bu noktaya kadar olan tüm kozmik yapı, tüm bitkiler ve tüm hayvanların toplamından oluşmaktadır.

5. boyut varlığı da dünya insanlarının birleşiminden oluşan bir varlık olduğundan bizler için birer ışıktırlar, bizlerden tekamüllü ve evrimlidirler.

Bu nedenle onlarla olan iletişimlerimizde içimiz sevinçle ve huzurla dolmaktadır.

(İsmail KEÇECİ yazılarından.)


26 Aralık 2018 Çarşamba

26 Temmuz 2018 Perşembe

RÜYA - YUNANİSTAN KIYILARI DUMANLI


RÜYA
18.07.2018, Sabah

Binlerce insan sahil şeridi boyunca toplanmış bir durumda. Aralarında ben de bulunuyorum.

Kuzey Ege sahili, denizin karşı kıyısında Yunan adaları uzanıyor. Ayvalık- Çanakkale arası körfez  bölgesinin sahili gibi geldi bana.. Toplanmış insanlar aileler halinde, çoluk, çocuk ve yaşlı bireyler.  Endişe ve korku dolu ruh halleriyle karşı kıyılara umutsuzca bakıyorlar, telaş hali mevcut. Ben de bu binlerce insan arasında ürkek ve şaşkın durumdayım.

Karşı kıyılar puslu, dumanlı… Bakıyoruz ve bekliyoruz… Ama neyi, bilemiyorum. Karşı kıyılar dumansı bir tabaka ile kaplı…



NOT : 23.07.2018, Pazartesi günü,  Atina’nın 20 km kuzey doğusunda ormanlık alanda başlayan yangın ilerleyerek evlere ve sayfiye yerleşim yerlerine de sıçradı. Halkın bir kısmı can havliyle deniz kıyılarına yığıldı. Alevler ve yoğun duman etkisiyle denize atlayanlar, yanan ve boğulan kardeşlerimiz oldu. Seksen kişi civarında hayatını kaybeden, onlarca kayıp insan, iki yüze yakın yaralı…                                                      

Bu felakette hayatlarını kaybedenler IŞIKLAR İÇİNDE OLSUNLAR…                     

“SONSUZ YARATICI’nın GÜCÜ ve HUZURU” ile kalsınlar. Yaralılara acil şifalar dileğimizle…

Tayfun Özenç , 26.07.2018

YORUMLAR' dan ;


Ad ve Semud, o zaman ve mekan kesişmesinde tekamül etmekte olan varlıklar topluluğudur.

Her şey "BİR"dir, yaratılışın temelinde ayrılık yoktur, "BİRLİK" vardır.




21 Temmuz 2018 Cumartesi

DÖRTLÜKLER / O AN !



Söndü ışıklar karardı her yan
Gündüzü koştuk gece ardından
Haykırdı bilinçler doğrudan yana
Putlar yıkılacak o andan sonra.

O andaki çığlık görmeye dur onu
O andaki titreyiş ürpertir seni
O andaki hazlar bilenler için
O anın demini bekleyenler için. 

2.8.1991, Fındıkzade

1 Temmuz 2018 Pazar

SİNEM BEYKURT

Değerli yeğenim Sinem.
Yaşamında yolun açık, muradın gönlüne göre olsun.
Dayın olarak, tüm hayatların boyunca sana aydınlıklar diliyorum…

Tayfun Özenç, 30.06.2018

Sinem, Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu. 2007 yılında Sema deneyimi ile içsel yolculuğunda büyük bir dönüşüm yaşadıktan sonra, dönüş, dans ve beden çalışmaları ile ilgili araştırmalarını derinleştirmeye başladı.


2009 yılında psikoloji kariyerine ara vererek, meditasyon, bedensel farkındalık çalışmaları ve dans eğitimlerine yoğunlaştı. Aynı yıl Dans ve Sema Sahne Performansları yapmaya başladı. 2010 yılında çıktığı altı aylık Uzak Doğu yolculuğunda Uzak Doğu Ezoterizmi, Yoga ve Dans üzerine çalışmaları oldu.

2012 yılında 6 ay boyunca Sema üzerine Hindistan, Thailand, Malezya'da birçok sahne performansları yaptı, 4 ay boyunca yaşadığı Tayland'da Sema eğitimleri verdi. 
2015'te Goa'da 200 saatlik Yoga Hocalık eğitimini tamamladı.

Türkiye ve yurtdışında Dans, Sahne Performansları ve Sema eğitimleri veriyor, ayrıca Şamanizm, Tantra, Yoga ve Mistik Müzik konularında aldığı eğitimler ve uygulamaları devam ediyor.



27 Haziran 2018 Çarşamba

SON DEVRE DİLİMİ VE AYIKLANMA

“İn­sa­nın tekâmülündeki sü­rat­li­lik, bir dev­re­nin son di­li­mi­ne ulaş­mak­tan do­la­yı mey­da­na ge­len hız­lan­ma­dır.

İçi­ne gi­ril­miş olan son dev­re di­li­mi, ge­nel ka­rak­te­ri ile bir ayık­lan­ma­dır. 

Bu ayık­lan­ma­da, bü­tün re­a­li­te­ler, ken­di ger­çek­li­ği­ni is­pat etmek için mü­ca­de­le et­mek­te­dir. Her var­lık, ken­di re­a­li­te­si­nin doy­gun­lu­ğu içe­ri­sin­de ka­lın­ca­ya ka­dar, her tür­lü te­şeb­bü­sü yap­mak­ta hür­dür. Ken­di re­a­li­te­sin­de tat­min olan var­lık, eğer bu­nu ba­şa­rı ile ne­ti­ce­len­di­re­bil­miş­se, mu­hak­kak ki ken­di­si­ne ve­ri­le­cek olan ha­yat düs­tu­ru­nu, ‘ger­çek hakikî bil­gi­le­ri’ ala­cak ve üs­tün bir ha­ya­tın şu­ur­lu var­lı­ğı ol­ma­yı hak ede­cek­tir.

Sadıklar Planı-Ruhsal Tebliğler, Celse 132-14.08.1970

10 Nisan 2018 Salı

YAKLAŞMAKTA OLAN TESİRLER

Dünya realitesi büyük bir akış ve hız içerisinde yeni bir DİN GÜNÜ' nün teessüsünde vazifedar olmak üzere koşmaktadır. Bu Din Günü, esas itibarıyla bütün bir insanlığın şuur tebeddülatıdır. Bu değişiklik, vicdanın nefse galebesiyle son bulacaktır. Herkes yarı şuurlu ve fakat idraksiz olarak bu vazifesini yerine getirmektedir. Amma, insanlıktan istenen en esaslı hususiyet, bütün bu şuur ve idrak faaliyetinin, bir arada ve topyekun olarak tebellür etmesidir.
 Müşahede edebilenler için sürekli bir tesir yaklaşmakta ve her türlü belirtisini göstermektedir. Sizler bir hareket dağılışının merkezinde bulunmaktasınız. Bu hareket dağılışı bir deklanşör gibidir. Basıldığı zaman derhal açılacak ve o anda ekrana çarpacak olanlarla bir sahne meydana gelecektir. Şunu demek istiyoruz ki, her biriniz ferda ferda kendi şuurunuzun temizliği ile meşgul olunuz. Bundan gayrisini yapmanız mümkün değildir. Sizler faaliyet gününün başladığı zamanda, ancak şuur zenginliğinize göre bir mertebenin sahibi olacaksınız. Bu şuur zenginliği, birinci planda, hissiniz ile vazifenizi birbirinden tefrik etme gücüne bağlı olacaktır. İkincisi, fikirlerinizdeki insicam ve şuur bütünlüğünüz olacaktır. Yani yaptıklarınız hakkında bir bilgiye sahip olmalısınız. Üçüncüsü, behemehal vicdanlı hareket etmek mecburiyetindesiniz. Halbuki vicdanlı hareket, bir mecburiyet değil, tabii bir akış olmalıdır. Şimdi bu Cemiyet’in içerisinde bulunan sizler, her biriniz, birbirinizden mesafelerce uzakta bulunuyorsunuz. Bu boşluk muhakkak ki, zararlı birtakım tesirler ve tefrika ile doludur. Mesafeyi ziyadesiyle açtığınız için, kollarınız birbirine kenetlenmekte de acz içerisinde kalmaktadır. Herkes kendi düşüncesi kadar bir mesahaya sahiptir. Eğer düşüncenizin kudretini fikrinizin kudretiyle besleyebilirseniz, muhakkak ki o zaman imanlı olacaksınız. Ve bu imanın doğurduğu sevgi ancak sizleri bir araya getirebilir. Birbirlerinize karşı sevgi içerisinde hareket etmeyi şiar edinmekten başka bir çıkar yolunuz yoktur. Çünkü, insanlığın en büyük hasleti, bu kategoride, birbirini sevmektir.
 Sizlerce de malumdur ki, işleriniz, sağ işler değildir. Bir iğva içerisindesiniz ki, orada kendi gölgesini takip edenden gayri bir şeye benzememektesiniz. Ancak, gölgeniz, siz yürüdüğünüz müddetçe hareket eder. Ve siz gölgenizi takipte devam ederseniz, bir zaman gelecek ki yürüyemeyeceksiniz. Bu yüzden başınızı gölgenizden kaldırıp, size dışarıdan ışık gösterenlere teveccüh ediniz. Dünyevi meşgaleleriniz, dünyevi ihtiyaç ve zaruretleriniz, sizi birtakım kısıtlamalar içerisinde bırakabilir. Bu tazyik, bu cendere, esas olarak sizleri sevkü idare etmek için kullanılan bir metottan başka bir şey değildir.
Sadıklar Planı-Celse 74, 13.11.1965
SÖZLÜK:                                                                                                                                                  
teessüs : temelleşme, yerleşme, kurulma,        tebeddülat    : değişme, başkalaşma,        tebellür : billurlaşma, belirme,                       ferda ferda  : tek tek   
insicam : düzgünlük, tutarlılık                       behemehal    : doğal olarak, şühesiz      
tefrika : ayrılma, ayrılık, bozuşma, nifak      mesaha       : ölçme
şiar    : iyi, üstünlük veren işaret                teveccüh     : yönelme, doğrulma

1 Nisan 2018 Pazar

IŞIĞIMIZI KORUYALIM

Bireysel olarak ışığımızı korumamız gerekiyor.
 Uzun ve açıklayıcı bir yazı yazmaktaydım ki vazgeçtim. Anlaşılmıyor artık uzun yazılar. İnsanların sadece konsantrasyonu zayıf değil sabrı da az. Madem öyle net söyleyeyim olsun bitsin: Bildiğimiz medeniyet çöküyor. Dünyanın her yerinde otoriter rejimler oluşmaya başlıyor. Korku insanlığı ele geçirdi. Korku beraberinde şiddeti getiriyor. Şiddet sürekli hale geldiğinde kanıksanıyor. Kanıksanınca artık can yakmıyor. Can yakmayınca insanlar kendilerine zarar verecek durumlar karşısında çare aramıyor. Bir insan hayatı tehdit eden bir durum karşısında kılını kıpırdatamadığı bir atalet içindeyse buna delilik denir. Kötü kanıksandığında delilik başlar. Bu delilik tıpkı ülkemizde olduğu gibi dünyada da gittikçe artıyor. Bizler bu deliliğin etkisiyle yönetici sınıfın bizi tehlikelerden koruyacağı yalanını satın alıyoruz. Oysa yönetici sınıf aynı deliliğin etkisi altında. Kulaklar aklı selimi duyamayacak halde.

Bu durum azalmayacak. Artarak sürecek; ta ki bildiğimiz medeniyet sonlanıncaya kadar. İnsanlığın tümü yok olur mu bilmem ama değişmek zorunda olduğu kesin. Bildiğimiz medeniyet bir hastalıktan, bir tür kanserden başka bir şey değil. Bizim cehaletimiz ise onun besini. Ya biz yok olacağız ve o beslenemeyip ölecek ya da biz anlayış değiştirip ona besin vermeyeceğiz ve ölecek. Her iki şekilde de bu medeniyet ölecek. Sorun hangi şekilde öleceği.

Toplumsal kurtuluş yalnızca bir hayal. Bireysel olarak ışığımızı korumamız gerekiyor. Duyabilenler: varolanı net değerlendirin ama sakın ışığınızı yitirmeyin. Olanı doğru değerlendirmek karamsarlık olmadığı gibi, iyi olanı korumak ve umut da hayalperestlik değildir. Olanı tüm yalınlığı ile görün ve anlayın ama iyi bir kalbi ve umudu koruyun. 
Eğer iyi kalbi, umudu ve herşeyden önemlisi şefkati ve cömertliği korumazsanız acı çekenlerden, delirenlerden olacaksınız. İnsanlığın başına gelen tüm bu belanın iki sebebi var: açgözlülük ve öfke. Bunlar ise neyin eğri neyin doğru olduğunu ayıramayan bir cehaletten besleniyor.

Kendinizi ve aklınızı cömertlik ve şefkat ile koruyun. Merak etmeyin bu karanlık inanılmaz bir aydınlığa gebe. Kalbinizi ve aklınızı arındırmayı sürdürün.

Televizyonuzdan kurtulun.

Akıllı telefonlarınızdan kurtulun ya da sadece gerçekten gerekli olduğunda kullanın. Bunu başaramıyorsanız kurtulmanız daha iyi.

Haberleri dinlemeyin.

Tüketime kanmayın.

Sadece doğru değerleri satın alın.

Maddeye değil deneyime ve içsel ilerlemeye yatırım yapın.

Okuyun.

Kalbi iyi, olanı doğru değerlendiren, cömert, cesur ve şefkatli insanlarla bir araya gelin. Sık sık bir araya gelin ve konuşun. Bu size harekete geçme gücü kazandıracak. Böyle olmayan insanlara karşı tıpkı küçük bir çocuğa karşı olmanız gerektiği gibi anlayışlı olun ama onları hayatınızda tutmayın. Bırakın hayatınızdan çıksınlar yoksa sizi de aynı bataklığa çekecekler.

-meli, -malı’ları bırakın.

Kendinizi tanımlama çabanızdan kurtulun.
Alkış beklentinizi fark edin ve bundan kurtulun.

Verdiğiniz sosyal rüşvetleri ve bunları ne için verdiğinizi fark edin. Ardından bunu bırakın.

Liderlerin ve öğretmenlerin görüntüsüne kanmayın. Eğer yalan yanlış beklentilerinizi aşarsanız onlardaki sahtekarlığı görebileceğinizi unutmayın.

Olağan olun. Kendiliğinden olun. Tavırlarınızı hesaplamayın. Olmayı yönetmeye kalkmayın.

Cimriliğinizi ve bunun ardındaki korkuyu fark edin. Cömertlik ve cesaret geliştirin.

Eleştirmeyin. Eyleme geçin.

Yakınmayın. Ya kabul edin ya da eyleme geçin.

Suçlamayın. Affedin ve eyleme geçin.

Durmayın. Eyleme geçin.

Not: Biliyorum ki bazıları buna uzun bir yazı diyecek.


Alıntı : Eğitmen CEM ŞEN

KENDİME DE, YAŞAMA DA KIRGINIM !



UYUMSUZLUK ÇEKİYORUM BU KÜRE ÜZERİNDE,

ÇÖZÜMSÜZLÜK TE BİR O KADAR..!

25 Mart 2018 Pazar

İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT KİTABI

İlâhî Nizam ve Kâinat Kitabı                                              
Dr.Bedri Ruhselman

Dünyada yaşayan bir insan, her şeyden önce, vazifesinin ne olduğunu, neye hazırlandığını, nereden gelip nereye gittiğini ve
özellikle, biraz önce tarif ettiğimiz mânâdaki iyilik–kötülük kavramına göre nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilmelidir. Ve zaten bunları bilmedikçe, daha yukarılara, vazife plânına çıkmaya ne gerek kalır, ne de imkân. Çünkü bu durumda kaldıkça vazife plânında yapabileceği iş yoktur. Bunun için, üst plân icaplarına hazırlanması ve bedenlenme zincirinin çeşitli halkaları içinde birçok defa dünyaya gelip gitmesi gerekir. En basit işleri yaparken bile idraki ancak otomatik yollarda çalışan bir insanın, 50-60 yıllık bir dünya bedenlenmesi sonunda derhal, âlemşümul olayların ve madde kombinezonlarının nedensellik prensibi ve yüksek icaplar muvacehesindeki ilişkilerini kavrayacak kudrete erişivereceğini ve muazzam âlemlerin büyük işlerini bütün sorumluluklarının idrakinde olarak sevk ve idare etmek için gerekli idrak kapsamına varabileceğini kabul etmek, mümkün değildir. En çalışkan bir insanın idrakinin bile, bütün bir hayat boyunca ne kadar ağır bir karınca ayağıyla geliştiğini gördükten sonra, böyle âlemflümul bir idrake erişmenin birkaç dünya hayatında mümkün oluvereceğini düşünmek hatadır.
Şu hâlde, tam bir vazife bilgisi liyakatine erişmesi; varlığın ancak, dünyada on binlerce yıl insan bedeni içinde geçen hayat zinciri halkalarını tamamlamasından sonra mümkün olabilir.



8 Mart 2018 Perşembe

TEKAMÜLÜN ÖZÜ

SORU: O halde, başkalarına hizmet yolunu izlemek isteyen bir bireyin görüş açısından bakıldığında, kişilik disiplinleri, kendini tanımak ve iradesini güçlendirmek dışında önemli bir şey var mıdır?
RA: Bu söylediğiniz tekniktir. Bu işin özü, kalbi değildir. Biz tekâmülün özünü inceleyelim. Önce hepimizin bir olduğumuzu anımsayalım. Bu yüce bir öğretidir. Bu birlikte sevgi yatar. Bu da yüce bir öğretidir. Bu birlikte ışık yatar. Bu da tezahür etmiş tüm varoluş katlarının temel öğretisidir.

Birlik, sevgi, ışık ve sevinç (haz); işte ruhun tekâmülünün özü budur.
İkinci derecede önemli dersler, meditasyon ve hizmet sırasında öğrenilir/öğretilir. Bir noktada, akıl/beden/ruh bileşimi bu merkez” (ana) düşünceler ya da sapmalar tarafından çok düzgün biçimde uyarılır ve dengelenir; o zaman sizin söz ettiğiniz teknikler önemli olurlar.
Ama evren, gizemini aynen korumakla beraber, bir’dir.                                                                                                         
Her zaman Yaratan ile başlayın ve Yaratan ile bitirin, tekniklerle değil.!

RA BİLGİLERİ 3                                                                    
Celse 52 - 19 Mayıs 1981

2 Mart 2018 Cuma

EZOTERİK SEMBOLLER

Sembolleri incelediğimizde elimizde birçok veri bulunur. Görsel imajinasyonu güçlendirirler. Ve asıl karşımıza çıkanlar ise ezoterik-okült sembollerdir. En eski zamandan bu zamana kadar gelmiş olan bu semboller bize bazı ezoterik yani gizli sırları anlatırlar. Bazen bu üç sembolizm dili birbirine karışır veya birbirinden türer.


Mesela “Horus’un Gözü” sembolü hemen hemen her kültürde geçer; Sembol
ezoterik açıdan her şeyi görme, kapsama demektir. Sembolün açılımı,”her şeyi gören göz” dür. Bu göz enerjiler arasındaki bağlantıyı da temsil eder, bu yüzden gözden çıkan enerjiyi de temsil eder. Bu açıdan Eski Mısır’da bu aynı zamanda şifa anlamına (nazara karşı) gelmekteydi. Zira gözlerden çıkan enerji bir yeri şifalandırmaya yetiyordu. Bunun el sembolü ile birleştirilmesi elin şifa vermesi anlamına geldi. Ve günümüzde nazardan korunmak için önemli bir tılsım oldu. Ezoterik bir anlatım, tılsıma dönüştü ve her kültürde yerini aldı.

Ezoterik Semboller; İnisiyatik Öğretim
Ezoterik semboller aslında bir tür öğretim sistemi için doğmuştur.Eski Mu ve Atlantis dönemindeki sembolik eğitimlerin yararlı olduğu kesindir. Güneşin sembolizmi olan dairenin ezoterik açılımı yapıldığında; İlahi kaynak ortaya çıkar. Dairenin sonu veya başı yoktur. Böylelikle sembolik bir anlatımla öğrencilere Yaratıcı anlatılmıştır. Öğretmen tek bir daire çizdiğinde, dönemin öğrencileri Yaratıcı’nın tüm vasıflarını (Doğmamıştır, doğrulmamıştır, ebedi ve ezelidir, sonsuz bir döngüyü yaratır ve her şey onun içinde vuku bulur.) anlamış oluyorlardı, sonra daire içine çizilen çeşitli şekillerle de bilgi detaylandırılıyordu.    
                                                                                  
Mesela yin-yang sembolünün gelişimiyle Daire içine aydınlık ve karanlık taraflar çizilmiştir. Bu da Yaratıcı’nın yaratımında dualitenin meydana geldiği ama zıtlıkları bütünleri oluşturduğu felsefesini ortaya çıkarmıştır. Bildiğimiz gibi yin ve yang sembolü hakkında bir kitap bile yazılır.

Bu Antik Mu ve Atlantis dönemindeki sembolizmin dili, çeşitli kıtalara yayılmış, mağara duvarlarında, piramitlerde, kutsal mabetlerde yerini almıştır. Haliyle o dönemden bize kitaplar ve bilgiler kalmasa da yığınla ezoterik bilgi taşıyan semboller kalmıştır. Antik sembolik eğitim o kadar detaylı bir sistemdi ki, önce temel semboller anlatılırdı; Üçgen, kare, daire vb… (Bunlar aynı zamanda evrensel sembollerdir ve evrenin enerjisel-çok boyutlu sistemini oluşturur). Bu temel semboller üzerine yeni semboller eklenerek eğitim detaylandırılırdı. İç içe iki üçgen (Heksagram), daire içinde kare, kare içinde daire ve benzeri gibi semboller aktarılırdı.

Örnek vermek gerekirse “+” sembolünün kolları uzatılıp kıvrılarak gamalı haç dediğimiz sembol üretilmiştir.“+” sembolü dört enerjiyi tanımlar, bu dört enerji evrenin ve dünyanın akışını sağlar. “+” sembolü sadece dört enerjiyi anlatmak için kullanılırdı, ama swastika (gamalı haç) sembolü oluşturulduğunda bu dört enerjinin sürekli devridaim yaptığını ve bütünü oluşturduğunu anlatır.Gamalı haç ve “+” sembolü ile anlatılan 4 enerji, ateş, hava, su ve topraktır. Bu dört unsur evrenin dört zeminini oluşturur. Beşinci unsur ise eter veya ruhtur. Ayrıca gerektiğinde dört temel enerji üçgenlerin çeşitli şekilleriyle ayrı ayrı sembolize edilirdi. Bu ezoterik öğretim sistemi okültizm içinde çeşitli yerlerde kendini göstermiştir.


(indigodergisi.com’ dan alıntıdır.)     

4 Şubat 2018 Pazar

GİDEMEM - Sezen Aksu



Bazen daha fazladır her şey
Bi eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam .
 
O zaman git hemen radyoyu aç bi şarkı tut
Ya da bi kitap oku mutlaka iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor .
 
 Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor .
 
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir .

Bi şiirden, bi sözden
Bi melodiden, bi filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor .

Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor .
 
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir.
 
Söz - Müzik : Sezen Aksu